İK Bölümü'nde Çalışanlar Nasıl Olmalı ve Nasıl Olmamalı?
- Emre Onur
- 14 Şub 2022
- 4 dakikada okunur

Bu yazıyı yazmadaki amaç bir bölüm hakkında ahkâm kesmek değildir. Bu kadar topluma mâl olmuş bir bölümün çalışanlarının nasıl olması gerektiğini masanın diğer tarafındaki kişi olarak belirtmek ve haksızlık-tuhaflıklara bir parça farkındalık oluşturmaktır. Çünkü buradaki iyi ya da kötü uygulamalar / iyi ya da kötü karakterde kişiler öncelikle bireylerin, sonra şirketin, sonra da belki toplumun bir bölümünün psikolojisini de etkiler nitelikte. Bu nedenle "önce insan" kavramının ağır basması gereken bu bölümle ilgili bazı kişi tavır-uygulamaları hakkında yazmak istedim.
İNSAN KAYNAKLARI ÇALIŞANI
Nasıl olmalı?
Bir öğretmen, doktor ne kadar insan odaklı olmalı ise;
1.Bir insan kaynakları çalışanı erdemli insan meziyetlerini gerçekten üstünde taşıyabilir olmalı. Bu "gömlek" ona bol gelmemeli.
2. Her ne kadar patronun yanında olmak durumunda olsa da aynı ölçüde çalışanların yanında da olmalı. Hatta iki taraftan biri diğerine karşı haksız eylemde bulunuyorsa olması gereken yeri bilmeli. Bu profesyonel iş ahlakının bir parçası olmalı (burada denilebilir ki bu işsizlik zamanında kolay mı? Duruşu olan bir kişiye her yerde ihtiyaç olur. Her yerde olmasa da mutlaka bir yerde ihtiyaç olur, böyle bir yerde çalışmaya başladıktan sonra da önceki dik duruşundan gurur duyar).
3. Adalet ve eşitlik ayrımını iyi bilen bir kişi olmalı.
4. Ketum olmalı; çalışanların ya da şirketin sırları farklı kişilerin kulağına gitmemeli. Bu şirkette dedikoduların da ana malzemelerinden biri olur.
5. Bunu yazmaya bile belki yok ancak dürüst olmalı. Etik anlayışı elden bırakmamalı.
6. Uzlaşmacı olmalı.
7. Dengeli olmalı.
8. Problemleri çözebilme yeteneği olmalı.
9. İletişim yeteneği, bir iletişimci kadar kuvvetli olmalı.
10. Şirket ile ilk defa kendisi vasıtasıyla temas edecek adaylara davranışlarının olumlu ya da olumsuz sonuçları olacağını bilebilecek, karşısındaki kişiye davranışlarıyla şirketi iyi ya da kötü duruma sokabileceğini bilecek durumda olmalıdır.
Dananın kuyruğu aslında şimdi kopacak:
Nasıl olmamalı, ne yapmamalı?
Aslında buraya her bölümden herkesin katacağı o kadar şey olacak ki... Herkes bazı şeylerden dertli, bazı şeylerden ama açık ama gizliden şikayetçi.
1.Kritik bir pozisyon için onlarca kişiyle mülakat yapacak kimsenin zamanı yok. Bu nedenle bu kritik pozisyon için görüşme yaptığı zaman:
a. Kendi iş yükünden boğulup görüşme yaptığı adaylara resmen "oflayan" tavırla mülakat yapmamalı, şirkete gelmek isteyen adayları da daha yolun başında kapıdan kaçırmamalı.
b. Görüşme yaptığı adaylar, süreçte yaptıkları görüşmenin durumunu sorduklarında kendilerini "bulunmaz hint kumaşı" yerine koyarak cevap vermemezlik yapmamalı, zaten hepi-topu görüştüğü toplam 3 kişiye süreçle ilgili bilgiyi ağırdan almadan sağlayabilmeli. Bir gün kendisinin de iş arayabileceğini ve mülakatın sonucunu merak edebileceğini unutmamalı.
c. Bazı adaylar gerçekten mesai saatlerinin her dakikasında tam randıman çalışmak durumunda ve görüşmeye ayıracakları zamanı bir türlü oluşturamıyorlar. Kritik pozisyonlar için mesai saatleri sonrası bir mülakat görüşmesi yapmaya ön yargılı olmamalıdırlar. Elbette ki çoğu kişi mesai saatleri sonrası çalışmak istemez ancak 4-5 senede bir o önemli pozisyonu doldurmak gerekiyorsa bunun için o adayın ricasını kırmaya değer mi? Bu şekilde şirketine aslında değer kazandıracağının farkında olmalıdır.
d. Gereksiz heveslerle, mülakat politikalarında dahi yokken kendince sinir testi, adayı görüşmeden soğutma, onu küçük düşürme rollerine bürünmemelidir.
2. Aday işe kabul edildikten sonra adayın toplayacağı evraklar hakkında ya da şirket hakkında sorularını cevaplarken işleri zorlaştıran ve "gücünü gösteren(!)" olmamalıdır; çünkü şirkete girenlerin ilk göreceği kişi ve şirket hakkında izlenimde bulunacakları kişi İK çalışanlarıdır ve buradaki olumsuz izlenim, şirket için değerli olacak bir çalışanın işe baştan girmemesine ve "bu nasıl şirket, bu nasıl tavır" demesine rahatlıkla sebep olabilir. Bu nedenle İK bölüm çalışanının hem kendi sicillerine hem de şirketine zarar vermemesi için rahatlıkla cevaplayacağı, öğrenerek de cevaplayabileceği sorular karşısında gereksiz sıkılma belirtileri göstermesi çok gerekli, lüzumlu davranışlar değildir.
3. Başkalarının yanında diğer bölüm çalışma arkadaşlarının dedikodusunu yapmamalıdır. Aslında kimse kimsenin dedikodusunu yapmamalıdır ancak İK bölüm çalışanı da dedikodu yapıyorsa...
4. Masanın işe alım bölümünde olduğu için kimsenin vermediği bir güvenle kimseye tepeden bakmamalı, tüm tarafların örnek gösterilecek şekilde dostu olabilmelidir. Kimse 1 gün sonra masanın hangi tarafında olacağını bilemez.
5. Linkedin gibi platformlarında şirket hesabının dışında kendi özel hesabından da alım yapacağı iş ilanını paylaşıyorsa özel hesabı üzerinden işle ilgili soru geleceğini bilmelidir.
6. Üç maymunu oynamamalı; bir bölüm çalışanı mobbing ile eziliyorsa ve bunu artık son çare olarak kendisine belirtiyorsa "ben işime, ay sonunda maaşıma bakarım, kol kırılır yen içinde kalır" tavrından ziyade bu olayları çözmek için -gerçekten- önemli bir aktör olmalıdır.
7. Departman dışından gelen iyileştirme önerilerine "biz sanki işimizi bilmiyoruz, kolaysa gel sen yap, sen de çok biliyorsun" üstü kapalı ya da üstü açık şekilde tavır içinde olmamalı, işine değer katacak her öneriyi, amacı değer katmak ise, değerlendirebilmelidir. Çoğu kişinin önerisinin "çok şey bildiklerinden" değil daha iyi şartlarda çalışmak istemelerinden kaynaklandığını bilmelidir.
8. İşe girecek adaya, sadece üstündeki işe alım sürecini tamamlamak ve diğer işlerine devam edebilmek adına, asla ve asla yalan ya da yanlış şeyleri söylememelidir. Bu yalan ya da yanlış şeyler:
Kişinin hak edeceği primler konusunda olabilir.
X zaman süreci sonra maaşının Y birime yükseleceği, Z title'ına sahip olacağı olabilir.
Çalışma gün, saat ve fazla mesai durumları olabilir.
Servis- yol güzergahı olabilir.
"Hele sen bir gir de onlar düzelir" diyeceği yalan ya da yanlış şeyler olabilir.
Eminim bu makaleyi okuyanların ekleyebilecekleri, kendilerinden bir şeyler bulacakları onlarca şeyler olabilir. Bu yazıyla amaç, gerçenten çok değerli olan bir bölümün "İletişim Sanatı" ile aslında ne kadar başarılı çalışanları şirkete kazandırabileceği ve şirketleri nasıl başarıya götürebileceği konusunda, günümüzde bilinen ancak ne yazık ki sürekli unutulan şeylerin tekrar farkında olunmasını sağlamaktır. İşte bu önemli olan bölümü de başarıya götürecek kişiler "doğru iletişim yeteneği" olan, "insan"dan sıkılmayan, kendiyle barışık olabilen ve bu sayede çevresiyle de barışık olabilen, mesleğini seven ve (gerçekten) bir şeyler yapıp değer katmak isteyen kişiler olacaktır.
Sevgiler.
Commentaires